
"Büyük şair” sorunlu bir laf. Önce bunu kaydedelim. Yeats, Baudelaire, Pound vb. kötü mü diyeceğiz. Dante, Goethe büyük deniyor, inkâr mı edelim. Rimbaud bir efsane, anmasam suç mu olacak? Etki alanı büyük olana büyük diyeceksek, etki alanı benim dışımda bir şey. Benim üzerimdeki etkisine göre bakacaksak ben şimdi ayrıştırmıyorum bir şairi diğerinden. Hiçbir şair beni benden almıyor. Etkiye kapalı olduğumdan değil. Çok açığım tersine. Etkilenmek için bütün radarlarım açık. Geçti ama yani, olduysa da. Şiirine ve varoluşuna saygı duymadan edemediğim şairler var ama, Sezai Karakoç gibi. Ama saygı o işte. O kadar. Şiirle irtibatımda irtibat noktalarımdan biri. Şiirle sıkı fıkı olmanın getirdiği bir şey galiba. Mesela müzik benim beceremediğim bir şey, o alanda hayranlıklarım oluyor. “İnsanın bir anlatım ortamına egemen olması için ona karşı duyduğu saygıyı biraz yitirmesi gerekir. Yani onu öylesine öğrenmiş ve tanıyor olmalıdır ki, kendisi için bir bilinmeyen olmaktan çıkmalıdır – hatta can sıkıcı olmalıdır.” Demiş ya Man Ray. Şu an şiir alanında beni şaşırtmak mucize kabilinden bir iş diyebilirim. Ama bu iyi bir şey mi? Hayır. Kimin ne yazacağını bile tahmin ediyorum artık. Kimin kime kızacağını. Kimin kimden ne sebeple hoşlanmadığını. Kimin niye sustuğunu niye konuştuğunu. Gördüğü rüyayı izliyorum bazılarının. Evren açılmış ve düz bir satıh. Derilerinin altını görüyorum sanki insanların. Ve kafalarının içini. Tümüyle yanılıyor olabilirim, ama ne önemi var. Bunu kim tespit edebilir ki. Bu da bir dolu iskelet ve içorganla dolu kalabalıklar anlamına geliyor. Herkesi yeniden pırıl pırıl ciltlerle, bir ışık altında ve bir duygu kırıntısı veya bir değercik ifadesi iletebilen bir veri istasyonu olarak bile olsa iletken bir şey olarak görebilmek isterdim. Kendi dışındakilere vermeseler bile ve bulaşıcı bir şey değilse de, bir tür dolce vitaları olsundu, onların olsun da olsundu. Ve mesela birinin yazacağı herhangi bir şeyden biraz korkabilmek isterdim. Beni tedirgin etsin isterdim biri. Yani beni tedirgin etmeyi amaçlayan bir şey olarak bile değil, bir şey olsundu mesela ve gözüm kamaşarak da olsa tedirgin olsaydım. Tedirgin olmayı özledim. Tedirgin sözcüğünün bütün nüanslarıyla…
Resim: Joachim Luetke / Dystopia
Not: henüz yayımlanmamış bir söyleşiye verdiğim bir yanıtın sonradan zaruret dolayısıyla açılmasıdır.