"Gerçeğim
ben gerçeğim çok gerçeğim" diye yırtınıp duruyor bir Sahte, bu kadar
bağırmasından anlıyoruz ki Sahte odur, o sahtedir.
Sahte; tanık topluyor, filanca, falanca, filankes, falankes
tanık benim ne kadar Güvenilir olduğuma diyor, tanıklar artınca kendi inanıyor
gerçekliğine, bu defa hem Sahte hem Kendini Bilmez oldu.
Tanık nedir? Gören Kişi. Gören Kişi her şeyi görebilir mi? Sahte, kime ne kadarını gösterdiğini çok iyi biliyor. Tanıklar yanıltıldı. Ama beni
ihmal etti. Onu Sahte’yken Ben gördüm.
Sahte’nin sahteliği bize dert değil, ama anlaşılan o ki kendine
çok dert. Biz Gerçek’ten bahsetmezdik ki bile; Sahte bu kadar kendinin de Bir
Gerçek olduğuna dair iddialarıyla beynimizin içine etmese.
Şu da var Sahte olmasa biz sahtelik nedir bilmezdik, Sahte
sayesinde Gerçek’i de tanıdık, teşekkürler Sahte!
Gerçek için sahtelik Sahte üstünde sadece bir teşhis, Sahte
içinse Gerçeklik bir statü, onu elde etmesi gerekiyor, ama nafile!
Hiçbir zaman Gerçek olamayacağını bilen bir Sahte, hep azapta
olsa gerek; onu Gerçek’lere “siz sayıca ne kadar da azsınız” demesinden de tanırsınız.
Der ki Sahte, bir Gerçek’e bakıp: "ne kadar da az tanığın var senin,
benim şu kadar tanığım var bak, bir kaşık suda boğarız senin tanıkları."
Sahte, etrafında etten duvar örer gibi "sayı"yı arttırmak için yırtınır, ama içindeki özgüven açığını hiçbir sayı, hiçbir kalabalık, hiçbir onay kapatamaz.
Lan
nerde görülmüş Gerçek’in tanık bolluğu, hangi devirde?
“Dürüstüm en dürüstüm çok dürüstüm” diye de yırtınıp durur Sahte,
Yalancı’lığı yırtınmasından bellidir –çevirdiği haltlar paçasından akıyor.
Aaa Sahte kendi inanıyor kendi sözlerine. O anda inanıyor, her ânı
diğerini inkâr halde. Sonsuz türevi alınmış bir Yalan halde hayatı. Hiçbir kare
yan yana gelmeyecek sanıyor.
Gerçek, karşısına çıkıp kareleri birleştirmeye, suratına
çarpmaya tenezzül etmeyecek çünkü, bunu bilir Sahte. Gerçek’in
tenezzülsüzlüğünden yararlanır. Kendisi her şeye tenezzül eder. Sahte’yi
tenezzül edişinden tanırsınız. Her şeye tenezzül eder, her söze, her övgüye ve her yergiye duyarlıdır. Her yergi karşısında en temel duygusu olan Sahte'liğini anımsar acı acı. Ama "görmedim" der "ben görmedim, bir arkadaşım görmüş".
Sahte’nin Yalancı Tanık’ları onun adını yalarlar düzenli
şekilde, Sahte pusuda bekler, düzenli yalamayanları yakalar, sorguya çeker.
En büyük korkusu tanık kaptırmaktır, çünkü Sahte'nin bir tanığı
Gerçek'le bir kere temas etse Sahte faş olur.
Bu nedenle Ad Yalayıcı*’lardan biri herhangi bir Gerçek’e kazara
temas ederse, Sahte derhal duruma el koyar. Sahte hep başkalarını, onların tepkilerini, kimin kimi ne oranda sevdiğini/sevmediğini izleme halindedir. Kamusal yave paketleri hazırlama haricinde, bütün mesaisi budur. Tehdit savurur, ödül vadeder, kuşu yemler, her
yolu dener ve Gerçek'le kazara temas etmiş Gafil Yalayıcı’yı yola getirir.
Ad Yalayıcı da bir nevi Sahte Aday Adayı'dır. Böyle tanıklar
Gerçek karşısında önce ikircikli, sonra duyarsız/sessiz, en son düşman
kesilirler.
O ne özgüvendir o! Ulan Değme Gerçek, bu çığırtkanlıkla kendinden
bahsedemez, Gerçek utangaçtır. Gerçek, bir Siyam kedisi ise Siyam kedisi gibi
davranır.
Hiç Siyam kedisinin kendisini Van kedisi sandığını
gördünüz mü?
Bak yaa, en çok vefadan bahsediyor bir Hain, ortalığı yıktıkça o
Vefa diye, satmadan duramadığı ortaya çıkıyor. Her satıştan sonra Vefa etiketli
deterjanla yıkıyor elini ağzını.
Sahte’nin her türde deterjanı var. Leke çıkarıcı Sadakat,
fırıldaklık kapatıcı Ahlâk, beyazlar için birebir cam şişede Vicdan, korkaklık
kapatıcı Merhamet, mürailik arıtıcı Namus, Haysiyet vb., dezenfektan olarak Müslümanlık...
Allah vergisi bir satış becerisi, Allah vergisi bir fırıldaklık…
Hadi herkese yedirdin, beni nasıl ikna edeceksin?
Veee bu tarihi sen yazmıyorsun yavrum!
(Sürecek…
Not: Yakında Sahte’yi tüm fotoğrafları ile takdim
edebilirim okura. Adeta bir novella :)
*Ad Yalayıcı tabiri ne
yazık ki bana ait değil, onu Canetti keşfetmiş. Her devirde zibil gibi çokmuş bunlar.)